Birilerine sadece Tanrı’ya inandığımı söylediğimde yüzüme
bön bön bakmalarından bıktım. Genelde tepki kafir, düzen bozucu ya da Kuran’da
bahseden iki tanrıcılardan olduğum yönünde oluyor. Bir bakıma da haklılar;
dinsiz sınıfı insanları, kötülüğün yardımcıları olarak yorumlanıyor. Oysa inanan
kardeşlerimizin arasında nasıl iyi ve kötü varsa aynı durum bizler için de
geçerli.
Tanrı’ya inanırken dinsiz olmak tuhaf geliyor çoğuna. Çünkü küçük yaşlardan beri Tanrı’nın kanıtlarıyla dindeki Tanrı’nın kanıtları birbirine karıştırılmış. Dindeki Tanrı yani İslam dinindeki Allah, her şeyi yapan, her şeyi eden, mükemmel güçlere sahip olan bir varlık. Genelde şuna inanılıyor, ne olursa olsun Allah’tan geliyor ve hepsi birer imtihan. Allah’tan gelen bir sınavda kötülük ve iyilik ondan geliyorsa zaten matematikteki artı ve eksilerin birbirini götürmesi ve sonucun sıfır olması gibi Allah her şeye etki ettiğinde düşündüğümüzde bu hayata aslında etki etmeyen bir Allah’a inandığımız sonucu çıkmaz mı? Bu durumda ibadet de dahil olmak üzere bütün dini faaliyetlerin anlamsız olduğu sonucu çıkmaz mı? Bu durumda dinsiz olduğumuz için bizi başta Allah’ın yargılamaması gerektiğini ve eğer Allah gerçekten varsa bu durumu Kuran’da açıklaması gerekir diye düşünürken, yine bir Kuran mantıksızlığı karşımıza çıkıp bakara 39* ayetinde dine inanmayanların çatır çatır yanacağını söylüyor. Bu ayete bakınca insan şunu düşünüyor, hani İslam ve Allah sonsuz merhamet sahibiydi? Kendine inanmayanları cehennemle korkutmak neyin nesi oluyor? Diye sormadan edemiyor insan. İşte bu noktada, tam da bu noktada Kuran’daki Allah ile gerçek Tanrı birbirinden ayrılıyor. Kuran’daki Allah, dinsizliğe tahammülü olmayan, dinsizleri yakıp yıkmakla tehdit eden, toplum düzenini sağlamak için kitaplar gönderen, gerektiğinde insanları cezalandıran insanla sıkı pıkı bir Tanrı karşımıza çıkıyor. Böyle bir yaratıcı varsa, aradaki samimiyeti göstermesi gerekmez mi? Oysa gerçek Tanrı’nın insanla sıkı pıkı olduğunu bilmiyoruz. Evrene baktığımızda, yaşama baktığımızda evreni şekillendiren akıllı bir varlığı kavrayabiliyoruz sadece. Dincilerin sandığının aksine, evrim teorisi hakkında yeterli bilgiye sahip olmak bile Tanrı’ya inanmayı gerekli kılıyor. Günümüze kadar gelen evrimsel tarihi incelediğimiz bizim var olmamız için adeta bu yapıya gelmemiz için akıllı bir varlığın dokunuşlarının olduğu inkar edilemez bir gerçek. Öyle ki dünyadaki büyük yok oluşların bir tanesi bile olmasa belki de insanlığın olmayacağı gerçeği karşımıza çıkıyor. Bunu düşündüğümüzde, buradaki inceliği gördüğümüzde bir anda müthiş bir inançla doluyor içimiz. Oysa dinler evrim gibi harika bir olayı ret edip her şeyi Tanrı aniden yarattı demekle adeta Tanrı’ya hakaret ediyorlar. Dünyadaki evrendeki sanatsal yapıyı incelediğimizde, arkasındaki yapıyı düşündüğümüzde; Tanrı, bizi resmen etkiliyor. Oysa dinler, sadece Tanrı yaptı diyor. Gerçekte o Tanrı insanı şekillendirmek için ne kadar zahmet etmiş bir farkına varsalar!
Tanrı’ya inanırken dinsiz olmak tuhaf geliyor çoğuna. Çünkü küçük yaşlardan beri Tanrı’nın kanıtlarıyla dindeki Tanrı’nın kanıtları birbirine karıştırılmış. Dindeki Tanrı yani İslam dinindeki Allah, her şeyi yapan, her şeyi eden, mükemmel güçlere sahip olan bir varlık. Genelde şuna inanılıyor, ne olursa olsun Allah’tan geliyor ve hepsi birer imtihan. Allah’tan gelen bir sınavda kötülük ve iyilik ondan geliyorsa zaten matematikteki artı ve eksilerin birbirini götürmesi ve sonucun sıfır olması gibi Allah her şeye etki ettiğinde düşündüğümüzde bu hayata aslında etki etmeyen bir Allah’a inandığımız sonucu çıkmaz mı? Bu durumda ibadet de dahil olmak üzere bütün dini faaliyetlerin anlamsız olduğu sonucu çıkmaz mı? Bu durumda dinsiz olduğumuz için bizi başta Allah’ın yargılamaması gerektiğini ve eğer Allah gerçekten varsa bu durumu Kuran’da açıklaması gerekir diye düşünürken, yine bir Kuran mantıksızlığı karşımıza çıkıp bakara 39* ayetinde dine inanmayanların çatır çatır yanacağını söylüyor. Bu ayete bakınca insan şunu düşünüyor, hani İslam ve Allah sonsuz merhamet sahibiydi? Kendine inanmayanları cehennemle korkutmak neyin nesi oluyor? Diye sormadan edemiyor insan. İşte bu noktada, tam da bu noktada Kuran’daki Allah ile gerçek Tanrı birbirinden ayrılıyor. Kuran’daki Allah, dinsizliğe tahammülü olmayan, dinsizleri yakıp yıkmakla tehdit eden, toplum düzenini sağlamak için kitaplar gönderen, gerektiğinde insanları cezalandıran insanla sıkı pıkı bir Tanrı karşımıza çıkıyor. Böyle bir yaratıcı varsa, aradaki samimiyeti göstermesi gerekmez mi? Oysa gerçek Tanrı’nın insanla sıkı pıkı olduğunu bilmiyoruz. Evrene baktığımızda, yaşama baktığımızda evreni şekillendiren akıllı bir varlığı kavrayabiliyoruz sadece. Dincilerin sandığının aksine, evrim teorisi hakkında yeterli bilgiye sahip olmak bile Tanrı’ya inanmayı gerekli kılıyor. Günümüze kadar gelen evrimsel tarihi incelediğimiz bizim var olmamız için adeta bu yapıya gelmemiz için akıllı bir varlığın dokunuşlarının olduğu inkar edilemez bir gerçek. Öyle ki dünyadaki büyük yok oluşların bir tanesi bile olmasa belki de insanlığın olmayacağı gerçeği karşımıza çıkıyor. Bunu düşündüğümüzde, buradaki inceliği gördüğümüzde bir anda müthiş bir inançla doluyor içimiz. Oysa dinler evrim gibi harika bir olayı ret edip her şeyi Tanrı aniden yarattı demekle adeta Tanrı’ya hakaret ediyorlar. Dünyadaki evrendeki sanatsal yapıyı incelediğimizde, arkasındaki yapıyı düşündüğümüzde; Tanrı, bizi resmen etkiliyor. Oysa dinler, sadece Tanrı yaptı diyor. Gerçekte o Tanrı insanı şekillendirmek için ne kadar zahmet etmiş bir farkına varsalar!
İlahi
kandırmacadan yani Tanrı’nın adalet kuralları göndermeyecek, vahiyle
uğraşmayacak, insani vasıflar üstlenmeyecek kadar yüce olduğunu kavradığımda ve
de sonsuz sevgiyle dolu olduğunu gördükçe biraz olsun huzur buluyorum ve bütün
sorularıma cevap bulmuş oluyorum. Şimdi diyebilirsiniz ki sen de Tanrıya insani
vasıflar yükledin. Eğer Tanrı, başlangıçtan günümüze insanı yaratmak için biraz
insanlığa değer verdiyse, mutlaka koşulsuz sevgi sahibi olmalıdır diyorum.
Hayat kimileri için cehennem olsa da yaşamdan
alınan tat ve zevk , yaşamın ne kadar değerli olduğunu aklımıza getiriyor. Kimi
zaman şunu düşünüyorum, bu kadar güzel şeylerle etrafımızı donatan yüce Tanrı,
her şeyden önemlisi bize duyguları veren Tanrı, ölümsüz yaşamı da vermiş
olabilir diyorum. Ancak o ölümsüz yaşamın dinlerdeki gibi suç işleyince sonsuz
yanma düşüncesiyle bitmesi oldukça saçma olsa gerek. Çünkü insan, her bakımdan
kusurlu ise hata işlemeye muktedirse, bu dünyanın önemi olmayacağı için sonsuz
cennet fikri daha makul görülüyor. Oysa gerçek Tanrı’dan gelen kitaplara göre
insan kusursuz ve yaptıkları için sonsuz cehennemde yanacak.
Kimi
zaman internette bazı söyleşilere katılıyorum. Bizim gibi dinsizler için düzen
bozucu, münafık diyorlar. Ateistleri, agnostikleri bilmem ama Tanrıcılar
kesinlikle bu sınıfa uymuyor. Çünkü biz kalbimizdeki ve ne olduğu belli olan
sonsuz sevgiye ve yaradana inanıyoruz. Oysa gerçek Tanrıya inandığını iddia
eden ehli kitapçılar üstünlük, güç söylemleriyle, nefretleriyle, dünyayı insana
zindan eden saçma sapan kurallarıyla ve sayamayacağım yüzlerce olumsuz
hareketleriyle bu dünyayı mahf etmediler mi? Bize münafık diyenler, icat ettikleri alt
mezhep ve dinlerle insan kanı akıtıp yer yüzünü mahf etmediler mi?
Size soruyorum, eğer vahy
aldıklarını iddia eden münafıklar çıkmasa ve sadece kalben ona vasıtasız
şekilde kitapsız, ahiretsiz şekilde onan inansak daha mutlu daha iyi olmaz mıydık?
Şimdi soruyorum sizlere; insanın birliğini, bütünlüğünü bozmaya çalışan
kitapçılar mı münafık ve kafir? Yoksa sadece
evrendeki akla inanan, onu kalbinde hisseden, onun varlığı dışındaki şeylere
şüpheli olarak bakıp dünyaya mutluluk katmaya çalışan sadece tanrıcılar mı
kafir ve münafık?
* BAKARA 39. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedî kalırlar.
yazdıklarını okumakla vakit kaybetmedim. ama başlığa hitaben yorum yazma gereği hissettim.
YanıtlaSildinsiz= Allah'a inanmayan( her ne şekilde olursa olsun, mesela hindularda dinlidir, ineğe taparlar)dır.
münafık= islam olmadığı halde islammış gibi davranandır.
kafir= İslam inanmayandır. her ne şekilde olursa olsun. fakat garib olan şey, senin gibilerin bununla neden uğraştığıdır. yav inanmıyorsan git hayatını yaşa, çünkü senin açından bakarsak, sadece dünya için en fazla 60 sene sonra bu dünya ile ilgili her türlü beklentin sona erecek, ve yine sana göre bu boş olan işlerle neden uğraşıyorsun
60 sene sonra ne olacakmış yav? Kendinizi boş şeylere odaklıyorsunuz.
YanıtlaSil