10 Mart 2012 Cumartesi

6 Din, İnsanlığın Var Olması İçin Gereklidir


       Forumlarda ve çeşitli internet sitelerinde benim gibi dine inanmayan arkadaşların, dinin yok olması gerektiğini söyleyen sözlerini duyuyorum. Belli ki bu sözler,  inançlı insanların dünyada dinsizliğin yok olması gerektiğini söyleyen sözlerine oldukça benziyor.  Her iki tarafın da sözlerini dinleyen,   dine inanmayan, daha doğrusu gerçekliğini şüpheli gören biri olarak her iki grubu da haksız buluyorum.  Yeni yazımda bu mesele üzerinde konuşacağım.

        Dinsiz arkadaşlar, din zararlıdır ve yok olması  gerekiyor diyorlar her zaman. Dinsizlik açısından bakacak olursak dinin dünyaya zararları inanılmaz boyutta. Tabii bu burada din derken kasıt milyonlarca inanı bulunan üç büyük semavi din olduğunu belirtmek daha doğru olacak. Özellikle, din için yapılan savaşlarda milyonlarca insan ölmesi, mezhep çatışmaları, din yüzünden yaşanılan ayrımcılık, dinin insanları sarhoşlaştırması, gericiliği beslemesi, insanlığın sorunlarının çözümünü ertelemesi gibi sebeplerden dolayı insanlığa verilen zararlar ciddi boyutta olduğunu söylemek yerinde olacaktır.  Bunları söylerken yazımızı okuyan inançlı arkadaşlarımızın itirazlarını duyar gibi oluyorum. Bu yüzden birkaç cümleyle bahsettiğim bu zararları kısaca genişletmek yerinde olacaktır:
      Öncelikle dünyada tek bir dinin hakim olmaması sebebiyle -üç büyük din oluştuğundan beri-  çeşitli savaşlar yaşanmış ve bu savaşlarda milyonlarca insan ölmüştür. Bu savaşlara Haçlı Seferleri, İslam devletinin yayılması için yapılan savaşlar ve mezhep savaşları örnek verebilir. Günümüzde kutsal şehir Kudüs için yaşanılan çekişmeler her dinin kendini barış dini göstermesi bakımdan düşündürücüdür. Milyonlarca insanın din savaşlarında öldüğünü düşünürsek belki de dinlerin olmaması dünyaya mutluluk getireceğini söylemek yerinde olacaktır. Ayrıca her dinin içinde yer alan savaşmayı emreden kutsal metinler de dinlerin savaş yaratma özelliğini ortaya çıkarır. Bu bakımdan dinlerin savaşlar yaratması özelliği üzerinde konuşulması gereken bir konudur. 
      Dinlerin zarar getirdiği düşünülen diğer bir konuda ayrımcılık meselesidir. Ayrımcılık ya da ayrı görme insanlığın vazgeçilmez hislerindendir. İnsanlar başka insanları tanırken en başta ondaki ayrımlardan yararlanır. Dinlerin bölgelere ve yerleşimlere göre farklılık göstermesi mezheplere ve farklı dinlere göre ayrımlar yaşanması insanların sınıflandırılmasına neden olmuştur. İslamiyet’te, Şiiler ve Alevilere yapılan zulümler, Hristiyanlık ’ta Protestanlara karşı yapılan zulümler ve katliamlar bir dinin taraftarlarının kendi içerisindeki başka gruplara hoş görüsü olmadığını göstermektedir. Bu durum sadece üç büyük semavi dine özgü değildir. Din denilen kavramın yarattığı bir kargaşadır.
      Dinin insanlara sarhoşlaştırması meselesine gelince her din aynı etkiyi yaratmasa da özellikle semavi dinlerin insanlığın kültürel ve bilimsel açısından gelişmesini etkilediği bir gerçektir. Semavi dinlerin içindeki her şeyi yapan Tanrıdır, her şeyi kontrol eden odur ve her şey çok önceden yazılmıştır düşüncesi insanın ister istemez yeni şeyler araştırmasını ve yeni şeyler öğrenmesini engeller.  Bunlardan öte her şeyin kaynağı kutsal kitaplar olarak görüldüğü için bilimsel teoriler de hiçe sayılır. Sonuçta bilimsel gelişme ve din birbirine zıt kutuplar oluşturur. Bu gerilik, sadece bilimsel alanda değildir. Kültürel anlamda da geriliğin temel nedenidir diyebiliriz. Örneğin, kutsal kitaplarda herhangi bir suç için verilen cezaların ilelebet doğru olduğunu kabul etmek suçların önlenmesini ve toplumsal gelişmeyi olumsuz manada etkiler. Bu konuda aklıma gelen en iyi örnek Kuran’daki hırsızlık için el kesme cezasıdır. Hırsızlık için caydırıcı binlerce çözüm yolu varken el kesmeyle bir şeylerin düzelebileceğini zannetmek ve savunmak toplumsal sorunların daha da derinleşmesini sağlar.
      Peki dinin zararları olduğu kadar yararları yok mudur? Din, dinsizlerin dediği gibi zararlı bir şey midir? Dine inanmayanlar dinlerin yok olduğu zaman dünyanın yeniden yapılanacağını ve her şeyin daha iyi olacağını söylerler.  Bunu söyleyenler dinlerin yararlarını düşünmedikleri ortadadır. Öncelikle din insanlığa pek çok bakımdan zarar vermiş de olsa yararları belki de zararlarını yok etmektedir.  Dinin en büyük yararı toplumun her kesimine hitap etmesidir. Dinin en önemli özelliği, dini anlamak için yüksek bilgi birikimine gereksinim duyulmamasıdır. Din, insanlara sonsuz bir yaşam vaat ederken onların iyi şeyler yapmasını söyler. İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellik olan empati yeteneğini kazandırır. Gerçek empati yeteneği bir başkasına kendimizi koyarak elde edilir ancak dinin kazandırdığı empati yeteneği ve merhamet, gerçeğinin yerini tutmasa da işe yarar. Bu durum, dağdaki çobanın da tutun da meclisteki başbakanına kadar etkiler. Din, insan hangi konumda olursa onun empati kurarak ve merhamet ederek insanların davranışlarını frenlemesini sağlar. Yapacağı hareketlerde acaba ben bu kötülüğü yaparsam Tanrı ne der düşüncesini aklına getirir veya merhamet duygusunu, empatiyi harekete geçirir. Bu bakımdan din, akılımızın içgüdülerimizi frenlemesini bir nebze olsun sağlar diyebiliriz.  Buna bir örnek vermek gerekirse sadece din var olduğu için kötülük yapmayan insanları örnek gösterebiliriz. Sadece Allah düşünülerek kötü şeylerin yapılması engelleniyorsa din denilen olgu aslında oldukça kuvvetlidir. Bu olguya sahip olmayan dinsizlik için böyle bir durum söz konusu değildir. Dinsizlikte insanı insan yapan değeleri, empatiyi ve gerektiğinde kendini frenleyebilme yeteneğini kazanmak için yüksek kültür ve eğitim şarttır. Eğitim derken bu eğitimin okullarda ezberi derslerle kazanılan eğitimden olmadığını da söylemek gerek.  Bazı değerleri kazanmak için bol bol araştırma yapmak, kültürlenmek şarttır. Dinler ortadan kalktığında, dinlerin yalan olduğu anlaşıldığında insanlara empatiyi ve sevgiyi aşılamaya çalışan bir kurum olmayacağı için belirli şeylerin öğrenilmesi ancak çok okuyan çok araştıran belirli bir seviyeye ulaşmış kültürlü insanlara has olacaktır. Din olmadığında bu kültüre ulaşamayanlar cennet ve cehennem gibi frenleyici unsurlar olmadığı için başkalarını düşünemeden her şeyi yapma hakkını kendinde bulacaktır. Bu durumda insanları frenlemek için tek unsur kanunlar olacaktır. Kanunlar da büyük felaket zamanlarında yetersiz kalacağı için insanlık kaos ortamına girecektir. Yeryüzündeki bütün dinlerin ortak işlevi belki de insanlığın içindeki canavarın ortaya çıkmasını engellemesidir.
       Din, insanlığın içindeki canavarı ortaya çıkması engellemesinden başka insanları birbirine yakınlaştırma, sosyal düzeni sağlama gibi görevleri de vardır. Özelikle bayramlarda yaşanılan ulusal sevincin ve yardımlaşmanın yerini hiçbir şey tutamaz.  Bu bakımdan sosyal yardımlaşmayı sağlaması bakımdan din, insanlığın olmazsa olmazıdır.
       Dinin yararlarını ve zararlarını karşılaştırınca din olmazsa insanlık da olmaz, düşüncesini savunduğumu söyleyebilirim.  Dinsiz bir dünyayla mutlu olabileceğimiz düşüncesi tamamen bir ütopyadır. Dinsiz dünya, kaos ortamı ve yok olma demektir, çünkü insan öncellikle düşünen bir hayvandır. İnsan içindeki iç güdülerle ve içindeki yok edici duygularla da hareket eder. Kendini kontrol eden düşüncelerin olmadığı bir ortamda eğer yeterli kültür düzeyine sahip değilse,  insan içinde bulunduğu şartlara göre her şeyi yapabilir. Bundan öte Tanrı inancı olmayışı, insanları felaket anlarında akıl dahi edemeyeceği sapkın davranışlarına götürebilir ya da mevcut durumu daha kötü bir hale sürükleyebilir. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, örneğin dünyaya yaklaşan ve onu yok edecek bir meteor için dine Tanrıya inanmayan halk, son saatlerimiz diyerek çözüm aramak yerine panik yaparken belki de Tanrıya inanan halk, içindeki umutla gelen meteor için bir şeyler yapacaktır. Din bazen sahte  olduğu gözükse de toplumları frenlediği, bizlere umut aşıladığı ve yaşama tutunmamızı sağladığı için dünya için ihtiyaçtır öncelikle.
      Bunları söylerken söylemeyi unuttuğum bir şey daha var. Dinlerin bir ihtiyaç olduğunu söylerken zararlarını da göz yummamamız gerekmektedir.  Zaman ilerledikçe dinlerin getirdiği zararlardan dolayı ve içindeki mantıksızlıklar dolayı dinsizlik ve hiçbir şeye inanmama yeni bir din halini almaya başlamıştır maalesef. Maalesef dememin sebebi dinler, bilinçaltını dinleyen insanlar için olumlu etkiler yaratırken dinsizlik bunun tam tersini yapmaktadır. Bu olumsuzluğun ortadan kalkması için dinsizliğin dünyaya hakim olabilmesi için yüksek kültür düzeyi oldukça gereklidir.  Günümüzde istersek kabul edelim, istersek etmeyelim, dinsizlik yeni bir din haline gelmektir; çünkü dinleri mantık süzgecinden geçirdikçe doğru olmadığını mantıksız olduğunu gören insan sayısı artmaktadır. -Bu insanlardan bir tanesi de benim. -
      Dini gerekli görsem de neyin nasıl olması gerektiğini bildiğim için, benim için dinimin olmaması pek de sorun değil, çünkü ben evrensel ahlaka ve doğrulara inanıyorum. (Aslında bu benim dinimdir) Ancak herkes benim gibi değil ya da herkes benim gibi evrensel ahlak kurallarını temel almıyor, her insan karşısındaki insanlara insan olarak davranmayı düşünerek elde edemiyor maalesef.  Bunun sonucu olarak da yüksek kültürün olmadığı yerde yani empatinin önce insan diyerek kazanılmadığı yerde dinsizliğin bilinçsiz şekilde gelişmesi başlı başına bir sorundur.
     Gelecek yüzyıllarda görülüyor ki mevcut dinler yok olup gidecek. Bu da işin içinden çıkamayacağımız kaos ortamı yaratabilir zor anlarda. Bu tehlikeye karşı mevcut dinleri restore etmek, yeni mezhepler ve yeni yorumlar da sunmak işe yaramayacağı gözükmektedir. Bu durumda yapılması gereken belki de içimizdeki dini ortaya çıkarmak olacaktır ya da yüksek kültüre ulaşmış bir dünya yaratmak olacaktır.
      Yukarda kaygı duyduğum şeyleri dile getirsem de gelecek için olumsuz düşünmüyorum. Herkesin içinde; henüz yazılı hale geçmemiş sevgi, merhamet, dürüstlük, adalet ve yaratıcının ışığı gibi kavramlardan oluşan gizli bir dinin var olduğuna inanıyorum ve bu olguların gerçek din olduğunu düşünüyorum.

        Günün birinde umarım, içimizdeki din yazılı hale gelir ve sahte yazılı dinlerin yerini tutar (!)








6 yorum:

  1. İnsanların çoğu bir dine inanırken körü körüne bağlanıyor. Dindarım diyen insanlar bile mensup oldukları dinin detaylarının farkında bile değiller.

    Dindarların böyle sığ omaları bana ateizmi ve agnostisizmi cazip gösteriyordu. Ateist ve agnostik insanlar, dindar insanlardan düşünme ve genel kültür bakımından bir adım öndeydi. Böyle bir ayrıcalık tabii ki insanı etkiliyor.

    Ama zaman geçtikçe insan yeni şeyler öğreniyor. Ve yeni bakış açıları kazanıyor. Ve öğrendikçe de bazı önemli detayların daha iyi ayırt ediyor.

    Sonuçta ateist ve agnostikler de cahil dindarlar kadar sığ bir örüşe sahip. Kendilerini haklı çıkarak için sundukları önermelerin çoğu hatalı.

    Hani derler ya, kılavuzu karga olanın burnu... Evet kabab bir benzetme oldu ama amacımız hakaret değil. İçinde bulunduğumuz durumun vahametini ifade etmeye çalışıyoruz. Birçok durum için böyke bir deyim kullanmak kaalık sayılmıyor artık.

    Gelelim sadede. Ateizm ve agnostisizmin açmazları. Bazı genel kanıları eleştirmek istiyorum.

    1. Dinler olmasaydı da savaş olacaktı. Üselik daha çetin ve kötü sonuçlar doğururdu.
    2. Dinler saf halleriyle dünyanın en ideal sistemleridir. Bu haldeki bir dinin amacı "kutsal kanunları" yaygınlaştırmaktır. Savaş son çözümdür ve savaş önesinde karşı tarafa sunulan iki alternatif vardır.

    Söyleyecek daha çok şey var ama şimdi uzatmayayım.
    Ama şunu da vurgulamak istiyorum.
    ATEİZM VE AGNOSTİSİZMİN DİN HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ BİLİMSELLİKTEN UZAKTIR!
    İnsanların psikolojisi, toplumların sosyolojisi, dinlerin ve toplumların gerçek tarihi, tarihi olayların ve kişilerin gerçek yüzü, savaşların gerçek nedeni... Bunlar hakkında somut ve gerçek bilgiler ortaya konulmadıkça dinler hakkındaki tüm zanlar boşa çıkacaktır.
    Zaten öyledir de. Ateist ve agnostik yaklaşımların tümü bu şekildedir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle yorumunuz teşekkürler. Bilimsellik demişken yazımız insanı oldukça bilimsel olarak ele almıştır. İnsanı düşünen bir hayvan olarak ele aldığım için dini gerekli gördüğümü söylemekteyim.


      Bu arada ben bir deistim. Ateizm ve agnostizm açmazları diyorsunuz ama deistler de dinin sahte olduğu düşünür.

      Sil
    2. Rica ederim. Bu tür paylaşımlar birbirine benzedği için bir genelleme yapmak istedim.
      Öncelikle şu detaya değinmek istiyorum. "Din uğruna yapılan savaşlar" konusu çokça gündeme getiriliyor. Ama maalesef ki her konuda olduğu gibi tarih yalanlarla ve yanlışlarla aktarılıyor. Dinler saf haldeyken hem toplumların hem de devlet yöneticilerinin tepkisini çekiyor. Tarih boyunca bu hep böyle süregelmiştir. İnsanların çoğunun işine gelmediği için dindarlar hemen her zaman azınlık bir kesim oluşturmuştur. Zamanla insanlar dinin yaısını değiştirmeye, bozmaya başlarlar. Bir zaman gelir ki, en dindar zannedilen insanlar bile dinin en temel değerlerine karşı gelmiş ve "kafir" sınıfına girmiştir.
      Peki bu durumda dinlerle ilgili en sağlıklı bilgiyi nereden alacağız? Hangi kaynağa güveneceğiz?
      Resmi tarih öyle akıl almaz yalanlarla ve eksiklerle doludur ki din konusunda söylediği hiçbir şeye itibar edilemez. ÜSTELİK BİLİNEN TARİH İRONİK BİR ŞEKİLDE BİLİMSELLİKTEN UZAKTIR.
      Hiçbir somut veri olmadığı halde ortaya attığı çıkarımları gerçek kabul eder.
      Söylenecek o kadar çok şey var ki...
      Taş devri gibi saçma bir dönem ezberletilir durur. Ama piramitlerin vb sayısız muhteşem yapının nasıl yapıldığına değinilmez. Muhteşem bir beyin yıkama, toplum mühendisliği örneği...
      İnsanlar Hz Muhammed'e demediğini bırakmaz. Ama hakkında bildiklerinin çoğu yanlış olduğu halde Atatürk'e tapar. Veya Mao, Lenin, Stalin gibi zalim diktatörleri örnek alır. Üstelik ne için, adalet için, hak için, böyle olumlu değerler için bu zalimleri önder kabul ederler. Hem trajik, hem komik hem de ironik.

      Son olarak yazıyla ilgi söylemek istediğim tek cümle:
      "Din için yapılan savaşlar" denilenlerin çoğunluğu dinlerin batıl hallaeri için geçerlidir. Bozumuş peynir gıdadan sayılmayacağı gibi Yahudilik ve Hıristiyanlık "semavi din" sayılamaz. Onlar insanlar tarafından aslından saptırılmış, bozuk inançlardır.

      Sil
    3. Öncelikle yanlış tespitleriniz olduğunuzu belirtmek isterim. Tarih bilimi bilimsellikten uzak değildir. Sadece elde edilen verilere göre konuyu ele alır.Veriler değiştiğinde tarihte değiştirebilir.

      Din için savaşlara değinecek olursak. Öyle gözüküyor ki gerçeği farklı göstermek adına dinleri hak dini ve bozuk dinler ikiye ayırmışsınız. Oysa dinleri bir bütün ele olarak almak gerekir. Almasak bile sizin hak dini olarak gördüğünüz islamiyet sayısız savaşa neden olmuştur. Sadece peygamber döneminde 60 kusur sefer vardır. Bu seferler din adına değildir de nedir?

      Sil
    4. Bu arada özellikle islamiyet bu konuda büyük bir çelişkiye sahiptir. Sizin saymadığınız semavi dinler savaşla yayılmamıştır. İslamiyetse baştan sona savaşla yayılan dindir. Allahın her şeye gücü yetiyor da kafirleri müslüman yapmaya yetmiyor mu?

      Her şeye gücü yeten bir varlığın savaş istemesi akıl ve mantık işi değildir. Biraz sağlıklı düşünürseniz bizlerin neden dine inanmadığını anlayacaksınız

      Sil
  2. Bakara Suresi 216. Ayeti Elmalılı Hamdi Yazır Meali
    216 - Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş gelmez. Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

    Evet, çoğumuz savaştan hoşlanmayız. Hatta küçük bir çocukken tertemiz bir dünya hayalleri içinde yaşarız. Oysa büyüdükçe insanları tanımaya başlarız. İnsan davranışları, kişilikleri üzerine deneyim kazanırız. Ve hayat tecrübemiz arttıkça çocukluktaki pembe hayallerin boş olduğunu anlarız.

    Şunu fark ettim. Geceyle gündüz, siyahla beyaz, + ve - olduğu gibi insanlarda da iyilik ve kötülük vardır. Bunlardan birini tamamen yok edemediğimiz için her zaman bu ikisi arasında bir mücadele vardır. Kötülüğü tamamen yok etmemiz imkansız olduğu için dünyada her zaman bir şer odağı vardır. Eski çağlarda Nemrut, Karun, Firavun gibi insanlar. Yaşadığımız dönemde Bush, Stalin, Hitler gibileri...
    Onların tehlikelerine karşı her zaman hazırlıklı olmalıyız. Ve yaptıkları- yapacakları tahribata engel olmalıyız. İşte dünyadaki güç dengeleri bu mücadele üzerine kuruludur. Biz savaşı sevmesek bile şer odaklarına karşı her zaman askeri ve diğer hazırlıklar yapılmalıdır.
    Şarkı dinleyip barış dolu bir dünya hayali kurmak, konser alanlarında içki içip gayrimeşru cinsel ilişkiler kurmak dünyaya barış ve sevgi getirmez. Genç nesli uyuşturur sadece.
    Yaşadığımız dönemde ABD ve avrupa her türlü zulmü yapıyor, işine gelmeyen zulümleri görmezden geliyor, bir ülkeyi zor durumda bırakmak için demokrasiden özgürlüklerden bahsediyor. DALGA GEÇER GİBİ... Gerçekten de dalga geçiyorlar. Ve bunu sadece ve sadece güçlerine güvenerek yapıyorlar.
    Diyalogla, kanunla, hukukla bu sorunların düzeleceğini düşünmek, körlüktür, ahmaklıktır ve hayalciliktir. Çünkü hukuk güçlünün karşısında güçsüz varken işlemiyor, hiçbir zaman işlemedi.
    SEMAVİ DİNLER SAF HALDE İKEN DAİMA ADALETİ SAVUNUR. GÜÇLÜNÜN KARŞISINDA ZAYIFIN EZİLMESİNİ ENGELLEYECEK KANUNLAR KOYAR. SAHTEKARLIĞA, DOLANDIRICILIĞA, HİLEKARLIĞA KAŞI GELİR. SAPKINLIKLARI, TECAVÜZÜ, ZİNAYI VE İÇKİYİ YASAKLAR.

    YanıtlaSil

biraz eğelence fena olmaz

YAZILARIM

din (1) dinler (3) islamiyet (6) sadece tanrı (5) sosyal (1)